İsmail Saymaz: İşsizlik ve yoksulluk var oldukça bir Tosuncuk gider bir başkası gelir
Gazeteci İsmail Saymaz son kitabı 'Tosun Bank' ile binlerce kişinin dolandırılmasına neden olan Çiftlik Bank ve 'Tosuncuk' lakaplı Mehmet Aydın profili üzerinden aslında 40 yıllık bir Türkiye gerçeğini anlatıyor.
Gazeteci İsmail Saymaz son kitabı "Tosun Bank" ile binlerce kişinin dolandırılmasına neden olan Çiftlik Bank ve "Tosuncuk" lakaplı Mehmet Aydın profili üzerinden aslında 40 yıllık bir Türkiye gerçeğini anlatıyor. Yurt dışına kaçtığı için halen kırmızı bültenle aranan Mehmet Aydın ve Çiftlik Bank dolandırıcılığını ayrıntılı olarak işleyen İsmail Saymaz "Gelir adaletsizliği, işsizlik ve yoksulluk var oldukça bir Tosuncuk gidecek bir başka umut taciri gelecektir" dedi. Günümüzde yaşanan hak ihlallerini de değerlendiren Saymaz, yaşanan hukuksuzluk ve baskıyı 12 Eylül döneminin ilk yıllarına benzetti… Saymaz ile yeni kitabı ve gündemi konuştuk.
“EMİN AĞABEYİN KİTABI…”
– Kitapta "Köşeyi dönme hırsı 24 Ocak 1980'den beri iktidardadır" diyorsunuz. Hiç mi açılmadı gözümüz?
İnsanlar batacaklarını düşünmüyorlar ki. Daha çok kazanacaklarını umut ederek yatırım yapıyorlar. Çiftlik Bank'ın ortaya çıktığı süreç için söylüyorum; insanlar daha çok para, huzura ve mutluğa çalışarak ve eğitimle erişemiyorlar. Etrafta binlerce diplomalı işsiz var. Asgari ücretle 24 saatin 18 saati çalışıp sadece ayın sonunu denk getirmek isteyen milyonlar var. Bu kısır döngüyü kırmak için ya talih oyunlarına başvuruyorlar ya da Çiftlik Bank gibi, üç koyup beş almayı vaat eden yollara yöneliyonlar.
– Çiftlik Bank dolandırıcılığını ders olsun diye mi kaleme aldınız?
Benim en çok sevdiğim kitaplardan biri Emin Çölaşan ağabeyimizin 1980'lerde Banker Yalçın'ın hikayesini yazdığı kitaplardı. Biri "Banker Yalçın Nereye Koşuyor?", diğeri "Yalçın'ı Kim Kurtaracak?" Bunlar ilk bestseller olan gazeteci kitaplarıydı. Banker Yalçın'ı okurken aslında 24 Ocak 1980'de ilan edilen ekonomik kararları anlamış oldum. Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine nasıl geçirildiğini, sendikaların kapatıldığı, derneklerin mühürlendiği bir toplumda insanların nasıl çaresiz bırakıldığını bu kitapları okuyarak anlayabilmiştim.
“TOPLUMA BORÇ OLARAK!”
– O iki kitap bir kırılma noktasıydı öyleyse…
İnsanların 24 Ocak 1980'den sonra nasıl "altta kalanın canı çıksın" sistemine maruz bırakıldığını bu kitapta gördüm. Yaşım Banker Yalçın'a yetmiyor ama Jet Fadıl ve Titan Kenan'a yetiyor. O haberlere vakıftım. Ama gazeteciliğimin olgunluk evresi, Tosun Bank'a geldi. Hep şunu düşündüm: Ben 1980 doğumluyum. Bütün dolandırıcılar 40 yıllık yaşamım içinde halkı soyup soğana çevirmiş. Halkın umudunu paraya çevirmişler. Birileri İslamcılığı ya da Tosun Bank gibi milliyetçi muhafazakar iklimi sermayeye çevirdi. Topluma bir borç olarak, bir daha bu dolandırıcıların oyununa gelmesinler ve istismar edilmesinler diye yazmak istedim.
– Ders alacak mıyız yoksa suya yazı yazmaya devam mı?
Almıyoruz. Çünkü anlatmakla görülecek bir olgu değil. Gelir uçurumunun kapanmasıyla, her bir insanın onuruyla çalışabileceği bir iş sahibi olmasıyla, yarına tok uyanabileceği bir güvenle yaşayabilmesiyle bu mümkün olabilir. Maalesef toplumumuzda bu güven her geçen gün kayboluyor. Pandeminin etkisiyle insanların ekonomik olanakları tükeniyor.
“KARA DELİKLERİ KULLANDILAR”
– Banker Yalçın, Titan Kenan, Jet Fadıl ve saadet zincirinin 4. halkası Tosuncuk lakaplı Mehmet Aydın. Bu 4 ismin ortak noktası nedir?
En eğitimlisi Jet Fadıl. Titan Kenan, Avrupa'da büyümüş. Banker Yalçın ve Tosuncuk, bu işin yerli ve mili biçimini icra ediyor. Dördü de ekonominin kara deliklerini fark ediyor. Dördü de ortalamanın üzerinde zeki. Sistemin açıklarını tespit etmişlerdi.
– Çiftlik Bank 2017'de araştırılıyor. Savcılık MASAK'a yazıyor. Bu kadar mağduriyet yaşanmadan önlenebilir miydi?
Şikayetler 2017'nin mayıs ayında başlıyor. Suç duyurusunda bulunuyorlar para kaptıranlar. İleride bu sistemin çökeceğini söylüyorlar. MASAK hesapları inceliyor. Olağanüstü bir para akışı tespit ediliyor. Her ne hikmetse üç ay daha bekleniyor. Üç ayda Tosuncuk 11 tesis açıyor. Bu da sisteme binlerce insanın katılmasına neden oluyor. Ağırdan aldılar.
“ZİNCİRİN BAŞKA BİR BİÇİMİ”
– Türkiye saadet zincirlerini yasaklayalı 7 yıl oldu. Hâlâ boşluklar var mı?
Tabii ki. Bunlar kendi adlarına saadet zinciri demiyorlar. Katılımcılara örtük imtiyazlar sağlayarak zinciri başka bir biçimde var ediyorlar. Siz insanların hayatından, bir ev sahibi olmayı mucize olmaktan, araba sahibi olmayı sınıf atlamaktan çıkarırsanız, insanlar yarına tok uyanırsa elbette bu yollara başvurmaz.
– Gündem yangın yeri. Bir yanda koronanın günden güne ağırlaşan tablosu diğer yandan ekonominin sönmeyen ateşi. Önümüzdeki günlerde neler olur?
AKP pandemi sürecini kötü yönetti. Süreç şehir hastaneleri propagandasına çevrildi. Sağlık Bakanı, kaynakların azaldığını söyledi. Halbuki yolun başında, "Avrupa'da tedavi edilmeyen hastaları uçakla getiriyoruz" diye övünülmekteydi. Demek ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Türkiye'de pandemi aslında hiç sıfırlanmadı. Virüs bitmedi, para bitti. O yüzden virüsle savaşılamıyor. Hasta sayısını vaka diye az göstererek, ekonomiyi diri tutmak istediler, fayda vermedi. Toplumun birikimi, geçilmeyen köprülere, uçulmayan havalimanlarına harcandığı için tehdide açık vaziyetteyiz.
“FIKRA DİYE ANLATILIR…”
– Ekonomi Bakanı'nın değişimiyle ilgili iddianıza dönüş aldınız mı? Görev değişikliği nasıl bir etki yaratır?
Yüzde 5 faiz artırımı açıklandı. Oysa faizi yüzde 5 düşürebilmek için Merkez Bankası Türkiye'nin döviz varlığını eritti. Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Şimdi faizi arttırdık. Bu, dünyanın başka ülkesinde fıkra diye anlatılır. Bu, ancak AKP Türkiye'sinde olabilir. Dolar'ı 7 TL'nin üzerine çıkarmamak için ülkenin servetini harcadınız. Kasanız tam takır kuru bakır olunca ve boş tencere iktidarı sallayınca faizi arttırıyorsunuz. Bu kafayla, değil Türkiye'yi, Halk Ekmek'i bile idare edemezsiniz.
Gazetecilik hiç bu kadar baskı altına alınmamıştı
– İnsan hakları ihlalleri, düşünce ve ifade hürriyeti konularında özel dosya haberler yapan bir gazetecisiniz. İnanılmaz bir hak ihlali yükselişi yaşanıyor. Nereye kadar böyle sürecek?
Demokrasi ve hukuk standardımız belki ancak 12 Eylül'e benzetebiliriz. Sosyal medyada Erdoğan'ı eleştirenler sabah evlerinden apar topar gözaltına alınırken; bir organize suç örgütü lideri, Kılıçdaroğlu hakkında en ağır tehditleri savurabiliyor. Adalet ve İçişleri bakanlıkları kafasını kuma gömüyor. Ana muhalefet lideri şehit cenazesinde yumruklanıyor. Gazeteciler hedef oluyor. Buna rağmen devlet, kılını bile kıpırdatmıyor.
– Gazeteciler için de çok zor bir dönem. SÖZCÜ kararı da ortada…
12 Eylül'de suç ve suçlunun bağı, işkence ile kurulurdu. Fetullahçı zorbalık döneminde ise sahte dijital delil ve yalancı gizli tanıklarla kuruldu. Bugün ne delile, ne de tanığa gerek var. Çünkü insanlar kanaatle mahkum ediliyor. Kanıt yok, kanı var. Ömrü FETÖ'nün dizinin dibinde geçmiş adamın ifadeleriyle SÖZCÜ, Emin Çölaşan ve Necati Doğru mahkum edildi. Yalnızca gazetecilik değil, düşünce ve ifade hürriyeti bu kadar baskı altına alınmamıştı. Bunlara rağmen mesleki mücadelemize inandığımız için karanlığı yara yara ilerleyeceğiz.