GÜZELLİĞİN EN ANLAMLI HÂLİ: BODRUM
Ne demiş Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı:
“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler.”
Bodrum böylesine akıllara mıh gibi kazınan, güzelliğine aşık olunan bir belde.
Bu dillere destan güzel beldeye M.Ö. 5.000’lerde Mikenler ayak basmış. Sonra Truvalıların müttefiki Karyalılar yaşamış. M.Ö. 1.000 yılı civarındaki Truva Savaşları akabinde yaşanan göçlerde, karşı kıyılardan gelen Dorlar, şimdiki Bodrum Körfezinde bulunan küçük adada Halikarnassos adını verdikleri bir yerleşim kurmuş. Dorlar, iç kısımlarda yaşayan ve M.Ö. 400’lere kadar kendi kimliklerini koruyan Karyalı ve Leleg kavimleri ile birlikte dostça yaşamış. Bir dönem Persler Bodrum’da hüküm sürmüş. Sonra Romalılar gelmiş. Sonra da Oğuz atlıları yarımadayı fethetmiş.
Bu yaz tatilimi fırsat buldukça uğradığım Bodrum’da geçirdim. Ne iyi etmişim, değil mi? Evet, kesinlikle öyle…
Her şeyden önce Bodrum’daki asayiş ve huzur ile saygı ve sevgi ortamı dikkatimi çekti. Zira yazları büyükşehirler kadar kalabalıklaşan, rant kavgaları ve siyasi çekişmeleri bitmek bilmeyen, herkesin gözbebeği olan bir şehirde her şeyin bu denli düzen ve intizam çerçevesinde olması insanı şaşırtıyor. Biraz sorup soruşturduktan sonra bu fevkalâde güzelliğin en temel sebebinin Sayın Bodrum Başsavcısı Şükrü Arslan olduğunu öğrendim. Zât-ı âlileri kriminal temayüllere geçit vermiyor, art niyetlilere göz açtırmıyor, operasyonsa al sana jet hızıyla operasyon diyor; zaten Bodrum’da suç oranı önemli ölçüde azalmış ve halkta da genel bir memnuniyet havası görülüyor.
Ne var ki Bodrum Belediyesi ve Başkanı için aynı olumlu düşüncelere sahip olamadım. Yolların, kaldırımların köşe bucak elden geçirilmesi, dere yataklarının ıslah edilerek taşkınlara meydan verilmemesi ve özellikle de betonlaşma sürecinin kontrol altına alınarak yeşil sahaların ihtimamla korunması gerekiyor. Unutulmamalı ki Bodrum sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın en gözde turizm cennetlerinden birisi ve şu anda bile turizm potansiyelinin çok azı değerlendiriliyor. Bodrum’u uluslararası arenada layık olduğu marka değerine ulaştırmak için belediye hizmetlerine olağanüstü önem verilmesi gerekmekte.
Gel gör ki Bodrum denince en çok bahsetmek istediğim husus esas olarak Bodrumlulardır. Siz ey Bodrumlular, ne güzel insanlarsınız. Hayat dolu, neşe dolu, enerji dolu… Sizlere yakın olduğum zamanlar kendimi öylesine dinç hissediyorum ki!
Bodrum gibi nadide bir güzelliğe Bodrumlular gibi güzide insanlar gerçekten çok yakışıyor. Güzide dedim de aklıma geldi, Bodrum güzün bir başka güzel. İşim dolayısıyla sık sık Bodrum’a gitmem gerektiği için Bodrum’un her hâlini iyi bilirim ve diyebilirim ki bu coğrafyada güz mevsimini en güzel yaşayabileceğiniz yer Bodrum’dur. Bu mevsimde bile deniz hâlâ davetkâr, doğa hâlâ anaç, güneş hâlâ babacan, insanlar hâlâ yaşam pırıltısı saçıyor… Diyeceğim o ki Bodrum’u bir mevsim değil dört mevsim sevin. Ki zaten o sizi hep seviyor.
Bir küçük serzenişte bulunmadan geçemeyeceğim. Bodrum’da yeme içme mevzu her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bunun başlıca sebebi uçuk fiyat pahalılığı değil; erişim zorluğu ve sunulan çeşitlerin azlığı. Beldenin neredeyse tamamında yemek denince mantı, köfte ve taze fasulye anlaşılıyor. Ama her gün de aynı yemekler yenmez ki! O yüzden Bodrum’da aç kalmamak için azamî çaba sarf ediyor insan. Neyse ki balık kültürü gelişmiş ve denize nazır balık ziyafeti vermek Bodrum için lüks bir konu değil.
Esasında Bodrum’da ve tüm Ege’de sofra kültürü hiç de fena değildir; hatta zeytinyağlılar gâyet idealdir; ancak mevzu turizm destinasyonu olunca yarımadaya gelen konukların karın doyuran ekonomik ve lezzetli sofralara erişmesi için ilave tedbirler alınmalıdır.
Geldim, gördüm, gezmeye doyamadım. Ben sende tutuklu kaldım güzel Bodrum.